23 Eylül 2007 Pazar

syeh rıza talabani

Selçuklu ve Osmanlı gibi çok kültürlü toplumlarda, ana dilin yanısıra diğer komşu ya da egemen dillerle şiir yazmak, bir bakıma modaydı. Nitekim, sözgelimi Mevlana Celaleddin-i Rumi , dönemin egemen resmi ve edebiyat dili Farsça’yı başat dil olarak kullanıp; bunun yanında Türkçe dahil üç dilde daha şiir yazarken; 16. yüzyıl Kürt şairlerinden Şükri-i Kürdistanî, anadili Kürtçe’den başka Osmanlıca, Farsça, Arapça, Ermenice ve Hindçe dahil altı dilde şiir yazıyordu.
Osmanlı divan edebiyatının en büyük ustaları kabul edilen 16. yüzyıl şair ve yazarlarından Kürt kökenli Mezopotamyalı Fuzuli, 17. yüzyıl şairlerinden Kürt kökenli Erzurumlu Nef’ î, aynı yüzyılda yaşayıp 18. yüzyıl başlarında ölen Kürt kökenli Urfalı (Ruha) Nabi, eserlerini Kürtçe yerine egemen- moda diller olan Osmanlıca, Farsça ya da Arapça olarak vermişlerdir. Fuzuli’nun Osmanlıca, Farsça ve Arapça divanları; Nef’i’nin Osmanlıca ve Farsça divanları vardır.
Bir örnek olarak belirtelim ki; salt Diyarbekir ve Yöresi Şairleri üstüne Tezkire-i Şuara- yı Amid adlı bir çalışma yapan Kürt edebiyat tarihçisi Ali Emiri, sözkonusu eserinde 250 dolayında Kürt kökenli şaire yer verir ki, bunların tamamına yakını da egemen- moda dillerle eser vermişlerdir.
Tüm bu moda kültür politikalarının etkisine rağmen, MÖ. 4. yüzyılda yaşadığı bilinen ilk Kürt şairi Borazboz’ dan bu yana zengin bir Kürt Edebiyatı da yaratılagelmiştir. Ancak, ana eğilimin yukardaki doğrultuda olduğunu ve bu tutumun birçok nedenle günümüzde de devam ettiğini belirtmek durumundayız.
1923 Lozan Antlaşması’na kadar Güney Kürdistan, Osmanlı memleketlerinden biri olduğu için, özellikle bu tarihten önce Kürt şair, yazar ve edebiyatçıları da kendilerini bu sürecin içinde bulmuşlardır. Güney Kürdistanlı, bugünkü Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin de mensubu bulunduğu Talabani aşiretine mensup Şeyh Rıza Talabani de, bu süreçte yer alan bir Kürt aydını ve şairidir.
Rıza Talabani Kimdir?
Kürt edebiyat tarihlerinin ve antolojilerinin tümünde yer alan Şeyh Rıza Talabani’ den, belirleyebildiğimiz kadarıyla ilk söz eden Türk edebiyat tarihçisi İbnülemin Mahmud Kemal İnal olur.
Yazar, Son Asrın Türk Şairleri adlı üç ciltlik antolojik çalışmasını hazırlarken, Süleyman Nazif aracılığıyla Rıza Talabani’nin oğlu Mülkiye Kaymakamı Halis Efendi ile görüşür. Vaadettiği halde babasının özgeçmişini ve şiirlerini yollamaz, daha sonra da vefat eder. Görüştüğü, Şeyh Rıza’nın damadı Mehmed Rasih Bey de yeterli bilgiyi veremez. Oysa, o da Kürtçe ve Farsça şiirler yazmış bir şairdir. Özellikle güzel Farsça şiirler yazan ve çok sayıda Farsça şiiri ezberden okuyan bu kişi de, 1936’da vefat eder.
İbnülemin Mahmud Kemal İnal ise, daha çok ona, 1923’de yayımladığı Encümen-i Ediban-ı Kurd adlı Kürt Edebiyatçıları Antolojisi’nde geniş yer veren, yakın dostu Emekli Miralay Emin Feyzi Bey’ den gerekli bilgileri alır. Bu iki eserdeki bilgiler, daha sonra diğer Kürtçe, Türkçe, Farsça ve Arapça eserlere de kaynaklık eder.
Bu eserlerde verilen bilgilere göre; Şeyh Rıza, 1842 yılında Kerkük sancağına bağlı Çemçemal nahiyesinin Çirix köyünde doğdu. Talabani aşiretinin önde gelenlerinden Şeyh Abdurrahman Halis’in oğludur. (Prof. Dr. Qanatê Kurdo: Tarixa Edebyeta Kurdî, 2. bas. Özge yay. Ank. 1992, s.211)
Kerkük’de eğitim gördükten sonra, hac ziyaretini yaparak İstanbul’a gider. Burada, başta Namık Kemal olmak üzere birçok edebiyatçının ve aydının meclislerine katılarak, onlardan iltifat görür. Özellikle Namık Kemal, Şeyh Rıza’nın zekasına ve siyasetine hayran kalır. Daha sonra Kerkük’e geri döner. Zaten yaşamının büyük bölümünü burada geçirir. Daha sonra Bağdat’a giderek, babasının kurduğu dergâhta kalır. Yaşı 80’e yakınken 1910’da burada vefat eder ve Abdülkadir Geylani Türbesi’nin yakınına gömülür.
Mezar taşına yazılan dörtlüğün Türkçesi şöyledir:
Ey Allah’ın elçisi, ne olur Eshabulkehf köpeği gibiSenin sehabelerinin cemaatinde cennete girsemO köpeğin cennete, benimse cehenneme gitmem caiz midir?O, Eshabıkehf’in köpeği, bense senin Eshab-köpeğinim.Edebi Kişiliği ve Yaşamından İlginç Kesitler
Kürtçe, Türkçe, Farsça ve Arapça gibi dört dilde şiir yazan Şeyh Rıza; güzel konuşmasıyla, hazırcevaplığıyla ve garip nükteleriyle renkli bir kişilik olduğu gibi; şiirsel eleştirilerinde çok şiddetli ve acımasız, övgülerinde ise şefkatlı ve ılımlı bir çizgi izliyordu. Bu özellikleriyle, Namık Kemal üstünde oldukça etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Emin Feyzi Bey, onun edebi kişiliğini şöyle yansıtıyor:
„Kürtçe’nin yanında, Türk, Arap ve Fars dillerinde güzel şiir söylerdi. Büyük bir konuşmacı idi. Hiç bir bilimsel sohbette yenilmemiştir. Tarikat mensubu olmasına rağmen, son derece hoş-meşreb ve laübali bir kişiliğe sahipti. Hiç bir şeye önem vermizdi. Eserlerini toplama külfetine de katlanmamıştır. Onun latifeleri ve şiirleri İran’a ve Hindistan’a kadar yayılmıştır. Hele Musul ve çevresinde, edebiyat-sever olup onun şiirlerinden yararlanmayan ve kimini ezbere bilmeyen yok gibidir. Şiirlerini yeniden yazmak ve bozmak gibi birşey bilmezdi. Genellikle irticalen (doğaçlama) şiir söyler ve eğer orada bulunanlardan biri kaydederse, şiir kaybolmaktan kurtulurdu. Aksi takdirde unutulur giderdi. Bu yüzden çok sayıda eseri kaybolup gitmiştir. Türkçe ve Farsça kasideleri çoktur. Filizofik, tasavvufi ve öğretici sözleri de oldukça fazladır.
Ömrü sıkıntılar içinde noktalandı. Hükümetçe kendisine bağlanan 500 kuruşluk maaşı bir gün gecikse, hemen valileri ve defterdarları hicvederdi. Onun yapısını ve güçlü yergilerini bilenler, ondan oldukça çekinirlerdi.“ (İ. M. K. İnal: Son Asrin Türk Şairleri, 3. bas. İst. 1988, 3. Cilt, s. 1500)
Babası Şeyh Abdurrahman Talabani hakkında bir makale yazan eski Şeyhülislamlardan Haydarizade İbrahim Hakkı, kendisini,„…Osmanlı dilinde Nef’î ve Farsçada Firdevsi ve Kâni gibi seçkin şairlerin şiirsel güçlerini şiirlerinde layıkıyla yansıtan bir şairdir Şeyh Rıza „ sözleriyle övmekte ve bir anısını aktarmaktadır:
„Çoklukla eski Sadrazamlardan Yusuf Kâmil Paşa’nın konağında bulunan Şeyh Rıza’nın, konakta kavga etmediği kimse kalmamıştı. Birgün konakta ağalar ve uşaklarla herzaman olduğu gibi dövüşür. Onlar da birleşip kendisini sokağa atarlar. Bayezid Meydanına bakan bir kasap dükkanının üstündeki bir odaya taşınır. Bir gün mahallede meydana gelen bir yangına giden yarı-çıplak genç tulumbacıları görünce, kendisi de şevke gelir ve yangın yerine kadar arkalarından koşar. Ateşi söndürmeye çalışan delikanlıları seyrederken, kendisi de tutuşur, bu sırada elini cebine saldığında tek serveti olan üç liranın yerinde yeller estiğini anlayınca büsbütün yanar…“
Şeyh Rıza Talabani, tıpkı Namık Kemal gibi, Osmanlı padişahları dahil kimseyi yermekten geri durmaz.
Hoşuna gitmeyen bir Musul valisini yererken şöyle diyor:
Babıâli’den çıkan valilere yoktur sözümBöyle bombok vali ancak bab-ı safilden çıkar
Kendisi de Kürt kökenli olup, Musul ve Kerkük’te insanlara zulmeden Süleyman Nazif’e ilişkin şu yergisi meşhurdur;
Kerkük oldu vilayet,Süleyman ona vali,Veyl, size ahali!…
1908 Yılında Padişah Abdülhamid’e bombalı bir suikast girişiminde bulunulur. Ancak, bomba erken patladığı için Abdülhamid ölümden kılpayı kurtulur. Şeyh Rıza, bu kurtuluş karşısında tıpkı Tevfik Fikret gibi hayıflanarak; „Keşke maksadımızı hasıl edeydi dinamit“ anlamına gelen bir şiir söyler. Dostlarının, Padişah işitirse kendisini sürgüne yollayabileceği yolunda şaka yapmaları üzerine derhal lafı değiştirerek, „Padişah zıll-ı Huda’dır ona neyler dinamit“ şekline sokar ve gülüşürler.
Yakın dostu, Kürt şairi Emin Feyzi Bey, 1904’te Hacca gideceğini söyleyince, kendisine „Sana Hac farz değildir, gitme“ demiş. Emin Feyzi ise kendisine şu şiiri okumuş;
Maksadın halık ise halka niyaza gitmeEmelin aşk-ı hakikiyse mecaza gitme
Şeyh Rıza ise, kendisine şu beyitle karşılık vermiş:
Kâbe-i dil gibi bir Tur-u tecellin vardırSendedir menzil-i maksud Hicaz’a gitme!
Bugün olduğu gibi o tarihlerde de Musul vilayetinin her yanında cinayetler işlendiği halde, her hafta vilayet gazetesinde „Saye-i asayiş vaye-i Padişahide vilayetin her tarafında emn ü asayiş berkemaldır“ ibaresi yazılmakta olduğu için, Şeyh Rıza kızarak şu beyti yazar:
Katl ü nehb-i eşkıyadan millet oldu paymalEmn ü asayiş yine elhamdülillah berkemal.
Maaşını vermeyi geciktiren defterdara şöyle seslenir:
Namus arayan kimse hecadan hazer eylerŞairler ile hoş geçinen def-i şer eylerBir faide vermez sana tehir-i maaşınEy mâni-i rızkım, görelim kim zarar eyler
Kendisi şiirde ve edebiyatta sivrilirken, dinde ve tarikatte öne çıkan ağabeyisi Şeyh Ali’ yi de yermekten geri durmaz:
Hazret-i Şeyh-i şerifin pek garib mutadı varZulme meyli yoktur amma zâlime imdadı var.
Şiirlerinden Örnekler
Şeyh Rıza Talabani’nin divanı 1935 ve 1946 yıllarında olmak üzere Bağdat’ta iki kez yayımlanıyor. İkinci basımında; 3-81. sayfalarında Kürtçe; 84- 198. sayfalarında Farsça ve 201-258. sayfalarında Türkçe şiirler yer alıyor. Biz bu Türkçe, daha doğrusu Osmanlıca şiirlerden yalnızca ikisini vermekle yetineceğiz:
Bu şafak kim feleğin lekke-i damanıdırPaymal etdiği mazlumların kanıdır
Ah-ı mazlum, nesim-i çemen-i mefharetiDehen-i zahm-i ciğer, gonca-i handanıdır
Üstüne konmuş esed, sırtına binmiş seretanRuz u şeb melabe-i âlem-i hayvanidir
Geç bu ikbal-i cihandan ne saadet umulurBu binadan ki sitem âzam-ı erkânıdır
Ger bu vahşiler ise nutfe-i âba-i felekMedeniyet sıfat-ı ğul –i beyabanidir
Bir (bok)un göksüne cevherli nişanlar dikilirKi filan memleketin koca kumandanıdır
Bir ……surğani eder postnişini irşadSanki Veysal Karani’nin zübde-i akranıdır
Bül… kelb-i Haleb mahlası nâpâki ikenŞimdi (Şeyhuluzma) turre-i unvanıdır
Böyle mahsul-i zina hain-i mader behataRahnecu-yi nesebi Hazret-i Geylani’dir
II
Haberin var mı alınmış, ne alınmış? RüşvetAlınan şey ne imiş? Lira; kim almış? Hey’et
Hey’etin adı nedir? Daire- i AdliyeAnı icad edenin ruhuna yüzbin lânet
Kaç aded lira alınmış acaba? Yüz elliSikke-i halisa üstünde yazılmış duribet
Bilmedik kimler imiş rüşvet alanlar? HeyhatGidişinden bilinir hâin-i mülk-ü millet
Biri Müstantik efendi, biri Çingâne reisÖbürün söyleyemem, söyle babana rahmet
Hazret-i daver-i ekrem Mutasarrıf PaşaEşeğin başını tut, Hamza’ya geldi nöbet
Otuzun Ragıb alıp, yuttu yirmisin EminYüzünü, söylediğim zat-ı veliyyün-nimet
En büyük hisse bu aldı yine hoşnud değilHepsini almadığından çeker ah-ı hasret
Hisse vermek bana da lâzım iken hakk-ı sükutVermedi, ağzımı zannetti kapanmış zimmet
Çoğunun adı yazılmıştı bu kumpanyadaAlmadı fasık-ı mahrum gibi hiçbir kısmet
Adı defterde, özü haib ü hasir biri benBir de Musul’da olan Vali-i âli himmet
Söyle mafat-ı tedarikte bulunsun yoksaAnı ibret ederim hicv ile amma ibret (1)
Acaba aldı kumandan dahi bir şey? Haşa!Var mı dünyada kumandan gibi sahib- iffet (2)
Bu satırların karşısına iki de not düşülüyor: 1- Kalemli haydut ve hırsızlar, silahlı haydut ve hırsızlardan daha beterdir; 2- Askerin namuslu olduğunu söylemek zorunludur, çünkü onda güç vardır, kendisine dil uzatanı tepeler…
Şeyh Rıza Talabani’nin, „şiirsel özdeyiş“ sayılabilecek çok sayıda dizesi ve beyti vardır. Bunlardan iki beytle sözlerimizi noktalayalım:
Sözü eğri olana postnişin-i irşadSözü doğu olana şair-i gümrah denir (yolunu sapıtmış MB)
Bir kuru nâm kazanmakta Rıza faide neÜstühan-pâre-i satranca dahi şah denir (satrançtaki kemik parçasına da şah denir…MB)

Hiç yorum yok: